Her yıl 14 Kasım, tüm dünyada diyabet farkındalığını artırmak amacıyla kutlanan Dünya Diyabet Günü’dür. Bu özel gün, insülinin keşfine öncülük eden Dr. Frederick Banting’in doğum günü olması nedeniyle ayrı bir anlam taşır.
Her yıl 14 Kasım, tüm dünyada diyabet farkındalığını artırmak amacıyla kutlanan Dünya Diyabet Günü’dür. Bu özel gün, insülinin keşfine öncülük eden Dr. Frederick Banting’in doğum günü olması nedeniyle ayrı bir anlam taşır. Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından desteklenen bu etkinlik, diyabetin sadece tıbbi değil, toplumsal ve ekonomik yönleriyle de ele alınması gerektiğini vurgular.
2025 yılının teması “Yaşamın Her Aşamasında Diyabet” olarak belirlenmiştir. Bu tema, diyabetin yalnızca yaşlılık döneminde değil, çocukluktan yetişkinliğe kadar her dönemde görülebileceğini hatırlatır. Özellikle bu yıl, çalışma hayatında diyabetle başa çıkma konusuna odaklanılmaktadır. Çünkü diyabetli bireylerin önemli bir kısmı aktif olarak çalışmakta ve günün büyük bölümünü işyerinde geçirmektedir. Bu durum, iş yaşamının diyabet yönetimi üzerindeki etkisini daha da önemli hale getiriyor.
Diyabet, kronik bir hastalık olmanın ötesinde günlük yaşamı doğrudan etkileyen bir durumdur. Çalışma temposu, vardiya düzeni, stres, düzensiz beslenme ve hareketsizlik gibi faktörler, kan şekeri dengesini kolayca bozabilir. Yoğun tempoda çalışan bir kişi öğününü aksattığında veya mola düzeni bozulduğunda hipoglisemi riskiyle karşı karşıya kalabilir. Ofis çalışanlarında ise uzun süre oturmak, yetersiz fiziksel aktivite ve sağlıksız atıştırmalar insülin direncini artırabilir. Bunun yanında iş baskısı, performans kaygısı ya da yöneticilerin duyarsız tutumu gibi psikososyal stres etkenleri, diyabetli bireylerde hem fizyolojik hem de ruhsal dengeyi zorlayabilir.
Bu nedenle diyabetle yaşayan kişilerin iş ortamında desteklenmesi, hem bireysel sağlık hem de iş verimliliği açısından hayati öneme sahiptir. İşverenlerin bu konuda duyarlı olması büyük fark yaratır. Öncelikle işyerlerinde farkındalık eğitimleri düzenlenmeli, çalışanlara diyabetin belirtileri, hipoglisemi durumunda yapılması gerekenler ve sağlıklı yaşam alışkanlıkları anlatılmalıdır. Yemekhanelerde dengeli beslenmeye uygun menüler hazırlanmalı, kan şekeri ölçümü için olanaklar sağlanmalı, vardiya planlamalarında diyabetli çalışanların ihtiyaçları gözetilmelidir. Ayrıca düzenli sağlık kontrolleri ve işyeri hekimi desteği, erken tanı ve etkin kontrol açısından son derece değerlidir.
Diyabetle yaşamak bazen moral ve motivasyon kaybına yol açabilir. Bu nedenle kurumların çalışanlarına psikolojik destek sunması, sadece o bireyin değil, tüm ekibin iyilik halini güçlendirir. Unutulmamalıdır ki sağlıklı çalışan, verimli çalışan demektir. Diyabeti yönetmek bireyin sorumluluğu kadar işverenin de destek politikalarıyla ilgilidir.
Diyabet riskini azaltmak için herkesin atabileceği küçük ama etkili adımlar vardır. Düzenli yürüyüş yapmak, işyerinde kısa aralıklarla hareket etmek, rafine şekerden uzak durmak, yeterli su içmek, sigara ve alkolden kaçınmak, yılda bir kez kan şekeri ve HbA1c testi yaptırmak bu basit ama güçlü önlemler arasındadır. Tip 2 diyabet büyük ölçüde önlenebilir; tip 1 diyabet ise doğru tedavi ve yaşam alışkanlıklarıyla kontrol altına alınabilir.
Türkiye’de yaklaşık 10 milyon kişi diyabetle yaşamaktadır ve bu sayının giderek arttığı bilinmektedir. Ancak önemli bir kısmı henüz tanı almamıştır. Bu tablo, işyeri hekimleri ve sağlık profesyonellerinin rolünü daha da kritik hale getiriyor. Çalışanların düzenli sağlık taramalarına katılması, risk gruplarının erken belirlenmesi ve işyeri ortamlarının sağlıklı hale getirilmesi hem bireysel hem toplumsal düzeyde etkili sonuçlar doğurur.
Dünya Diyabet Günü, sadece bir farkındalık günü değildir; sağlıklı yaşamın ve destekleyici iş kültürünün önemini yeniden hatırlatmak için bir fırsattır. Diyabetle yaşamak bir sınırlılık değil, doğru bilgi, düzenli takip ve uygun iş ortamı sayesinde sürdürülebilir bir yaşam biçimidir. 14 Kasım’da mavi çember yalnızca farkındalığın değil, dayanışmanın da sembolü olsun.








