Toksik Olmayan Bir Geleceği Hayal Etmek
Toksik Olmayan Bir Geleceği Hayal Etmek
Modern yaşam, görünmeyen ama her yerde bulunan bir tehditle kuşatılmış durumda: sentetik kimyasal maddeler… Gıdadan suya, kıyafetten ev eşyalarına kadar uzanan geniş bir yelpazede her gün yüzlerce toksik maddeyle temas halindeyiz. Bu kimyasal maddelerin çoğu, insan sağlığına ve çevreye yönelik uzun vadeli etkileri tam olarak bilinmeden üretilmiş ve kullanıma sunulmuştur. Zehirsiz bir çevre, yalnızca temiz hava ve su değil; aynı zamanda hormon sistemimizi, bağışıklığımızı ve genetik yapımızı bozmayan bir yaşam alanı anlamına gelir.
2017’de yayımlanan The Lancet Commission on Pollution and Health raporu, her yıl yaklaşık 9 milyon erken ölümün doğrudan çevre kirliliğine bağlı olduğunu bildirmiştir. Antroposen çağında çevresel kirleticiler, yalnızca ekosistemlerin sağlığını değil, insanlığın sürdürülebilir geleceğini de tehdit etmektedir. Küresel hastalık yükünün giderek daha büyük bir kısmı, hava, su, toprak ve gıdaya karışan toksik maddelerden kaynaklanmaktadır. Bu durum, yalnızca tıbbi bir sorun değil; aynı zamanda çevresel, sosyal ve politik bir krizdir. Bu nedenle, insan sağlığını korumak için ekolojik bütünlüğü yeniden inşa eden ve çevre temelli önleyici sağlık politikalarını önceliklendiren bir paradigma değişimine ihtiyaç vardır. Gezegensel sağlığın, insan sağlığının temel koşulu olduğu artık inkar edilemez bir gerçekliktir.
Kimyasal maddeler ve sağlıkla ilgili belirli, düzenli olarak güncellenen göstergeler yoktur ve bu nedenle hiçbiri bu değerlendirmeye dahil edilmemiştir. Bu, bu konuda düzenli olarak güncellenen bir bilgi tabanının geliştirilmesi gerektiği anlamına gelir. Avrupa Komisyonu’nun sürdürülebilirlik için kimyasallar stratejisi kapsamında geliştirilen izleme çerçevesi, sonunda sıfır kirlilik eylem planı kapsamında raporlamayı da destekleyecek göstergeler sağlayacaktır.
Kimyasal Maddelerin Birleşik Etkisinden Ne Anlaşılıyor?
Kimyasal maddelerin bir kombinasyonuna maruz kalmayla ilgili toplam risk, genellikle her bir kimyasal maddeye tek başına maruz kalmayla ilgili riski aşar. Bu nedenle, kimyasal maddelerin bir kombinasyonuna maruz kalmak, tek tek kimyasallar için ‘güvenli’ kabul edilen maruz kalma seviyelerinde bile olumsuz sağlık ve çevresel etkilere yol açabilir. Avrupa Birliği (AB) tarafından yaptırılan bir çalışma, AB mevzuatının ürünlerdeki kimyasal maddeleri yeterince düzenlemediğini gösterdi: AB pazarındaki 35.000 kimyasaldan %60’ı insan sağlığı ve/veya çevre için tehlikelidir ancak yine de tüketici ürünlerinde yer almaktadır.
Zehirsiz Bir Gelecek Mümkün mü?
Zehirsiz bir çevre, yalnızca bir ütopya değil; bilgiye, farkındalığa ve siyasi iradeye bağlı olarak mümkün kılınabilecek bir hedeftir. Kimyasal maruziyetin görünmez yükü, sağlık sistemlerini olduğu kadar ekosistemleri de tehdit etmektedir. Bu tehdit karşısında sadece bireylerin değil, devletlerin ve şirketlerin de sorumluluk alması kaçınılmazdır. Sağlıklı bir gelecek, toksik olmayan bugünü mümkün kılmakla başlar.
Dünyada ve Türkiye’de zehirsiz çevre hedefi doğrultusunda kimyasal maddelerin yönetimiyle ilgili çeşitli yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Bu mevzuatlar, insan sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla kimyasalların üretimi, kullanımı, depolanması ve bertaraf edilmesine dair kuralları belirlemektedir.
Toksiksiz Çevreye Nasıl Ulaşacağız?
Kimyasal Maddeler Stratejisi, toksiksiz bir çevre elde etmek için atılacak adımları belirler ve kimyasal maddelerin gezegene ve mevcut ve gelecek nesillere zarar vermeden topluma katkılarını en üst düzeye çıkaracak şekilde üretilmesini ve kullanılmasını sağlar. Strateji, en zararlı kimyasal maddelerin temel olmayan toplumsal kullanım için kaçınılmasını ve tüm endüstriyel kimyasalların daha güvenli ve sürdürülebilir şekilde kullanılmasını öngörür. Buna paralel olarak, kimya sektörünün ve değer zincirinin yeşil dönüşümünü giderek daha fazla teşvik etmek de eşit derecede önemlidir. Toksiksiz bir çevre, 2021’de Yeşil Mutabakat kapsamında sunulacak olan Komisyon’un hava, su ve toprak için Sıfır Kirlilik Hedefi’nin bir parçasıdır.

Kimyasal maddelerin Kaydı, Değerlendirilmesi, Yetkilendirilmesi ve Kısıtlanması Yönetmeliği-KKDYK (Registration, Evaluation, Authorisation and Restriction of Chemicals-REACH) ile AB, dünyadaki en katı kimyasal mevzuatına zaten sahip, daha neye ihtiyaç var ve endüstri bununla nasıl başa çıkacak? REACH stratejisinin sonuçları nelerdir?
Avrupa Birliği’nin REACH Tüzüğü, kimyasalların güvenliğini üreticiye kanıtlatma yükümlülüğü getirerek öncülük etmiştir.
Tehlikeli Kimyasallar Yönetmeliği: İlk olarak 1993 yılında yayımlanan ve 2001’de güncellenen bu yönetmelik, tehlikeli kimyasalların sınıflandırılması, etiketlenmesi, ambalajlanması, depolanması ve taşınmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir. Ayrıca, bu kimyasal maddelerin üretimi, ithalatı ve ihracatıyla ilgili kuralları belirleyerek, çevre ve insan sağlığını korumayı amaçlamaktadır.
Güvenlik Bilgi Formları Hakkında Yönetmelik: Bu yönetmelik, kimyasal maddelerin güvenli kullanımı için gerekli bilgileri içeren Güvenlik Bilgi Formlarının hazırlanması ve dağıtılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektedir. İşverenlerin, çalışanların kimyasal maddelere maruziyetini değerlendirmesi ve gerekli önlemleri alması bu yönetmelik kapsamında zorunlu kılınmıştır.
Kimyasal Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri: İşverenler, işyerlerinde tehlikeli kimyasal maddelerin bulunup bulunmadığını tespit etmek ve bu maddelerin çalışanların sağlık ve güvenliği üzerindeki olumsuz etkilerini belirlemekle yükümlüdür. Bu kapsamda, risk değerlendirmesi yapılmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır.
Avrupa Birliği Mevzuatına Uyum: Türkiye, Avrupa Birliği’nin kimyasal maddelerin kaydı, değerlendirilmesi, izni ve kısıtlanmasına ilişkin REACH Tüzüğü’ne uyum sağlamak amacıyla çeşitli düzenlemeler yapmaktadır. Bu kapsamda, kimyasal maddelerin yönetimi ve denetimi konularında AB standartlarına uygunluk hedeflenmektedir.
Bireysel ve Kurumsal Sorumluluklar: Zehirsiz bir çevre hedefi doğrultusunda, bireylerin ve kurumların kimyasal maddelerin güvenli kullanımı konusunda bilinçli olması gerekmektedir. Bu, hem yasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi hem de çevre ve insan sağlığının korunması açısından önemlidir.
Kimyasal maddeler üzerine mevcut AB yasal çerçevesi, özellikle REACH ve Sınıflandırma, Etiketleme ve Paketleme Yönetmelikleri, kimyasal maddeleri düzenleyen en katı mevzuat olup, dünya çapında endüstrileri etkilemektedir. Kimyasallar Stratejisi, AB’ye üretilen veya ithal edilen kimyasallar hakkında yeterli bilgi olduğundan, endişe verici maddelerin hızla belirlendiğinden ve gerektiğinde, özellikle tüketici ürünlerinden aşamalı olarak kaldırıldığından emin olmak için her iki Yönetmeliğin de hedefli revizyonlarıyla güçlendirilmesi gerektiğini önermektedir. REACH, sadece kimyasalların varlığını değil, aynı zamanda risk değerlendirmesi, zararlı maddelerin yetkilendirilmesi ve kısıtlanmasını da kapsayan bütünsel bir yaklaşım sunmaktadır. REACH yalnızca AB için geçerli, ancak kimyasal maddelerin küresel ticareti düşünüldüğünde, benzer standartların diğer büyük ekonomilere (ABD, Çin, Japonya vb.) de yayılması gerekiyor. Özellikle düşük konsantrasyonlarda etkili olan yeni nesil kirleticilerin (ör. PPCP’ler, mikroplastikler) düzenlemeye dahil edilmesi gerekiyor. Yeşil kimya yaklaşımlarının teşvik edilmesi, kimyasal maddelerin çevreye zarar vermeden geliştirilmesi ve kullanılması gerekmektedir. Bu stratejinin sonuçları; insan sağlığı ve çevrenin korunması, kimya endüstrisinde dönüşüm, yenilik ve teknoloji, küresel standartlar etki ve ekonomik etkilerdir. Endüstriler bu süreçlere, AR-GE ve alternative geliştirme, tedarik zinciri yönetimi, Pazar rekabeti ve eğitim ile bilinçlendirme ile uyum sağlamaya çalışıyor.
Yedinci Çevre Eylem Planı kapsamında, Avrupa Komisyonu 2018 yılına kadar toksik olmayan bir çevre için bir strateji geliştirmeyi taahhüt etmiştir. Bu sözü tutmak oyunu değiştirecek….. Hızlanan iklim değişikliğini ve biyolojik çeşitlilik kaybını, havanın, toprağın, suyun, hayvanların ve insanların sağlığa zararlı kimyasallarla kirlenmesini ele alacak… Kamuoyunun ve endüstrinin toksik olmayan döngüsel üretim ve güvenli ürünlere yönelik taleplerini karşılayacak. Ayrıca kimyasal maddeler ve bunların daha az israfçı, daha verimli ve temiz tüketimi teşvik etmedeki etkileri hakkında en son bilimsel bilginin kullanılmasını sağlayacak.
Toksik ve diğer zararlı kimyasal maddeleri daha iyi tespit edip düzenleyen bir Avrupa eylem planı yalnızca Avrupa vatandaşlarına ve endüstrilerine ilham vermekle kalmayacak, aynı zamanda dünya çapında yeni bir ekonomik modele giden yolu da açabilir. Böyle bir modelde, daha güvenli kimyasal maddelere başarılı bir geçiş yalnızca gerçek anlamda döngüsel bir ekonomik döngüye katkıda bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda yeniliği teşvik ediyor ve yeni iş ve ekonomik faaliyetleri canlandırıyor.
1972 yılında BM İnsan Çevresi Konferansı, insanlığın “çevremizi dönüştürme gücüne” sahip olduğunu ve bunu “yanlış veya dikkatsizce” yapmanın yaşam hakkı da dahil olmak üzere temel insan haklarımızı tehlikeye atacağını vurgulayan Stockholm Bildirgesi ile sonuçlanmıştır. Sağlıklı bir çevreye sahip olma hakkı genel olarak hem maddi hakları (güvenli iklim sistemi, temiz hava ve toksik olmayan çevreler gibi) hem de usul haklarını (bilgiye erişim ve adalete erişim gibi) kapsayacak şekilde anlaşılmaktadır. 2022’de, sağlıklı bir çevreye sahip olma hakkı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından tanınmıştır. Dahası, sağlıklı bir çevreye sahip olma hakkı 100’den fazla ülkenin anayasasına eklendi, diğer pek çok ülke ise bunu olağan yasalarla tanıdı. Dünya çapında çok sayıda ülkede, kimyasal maddelerin olumsuz etkilerini yönetmek için kimyasal mevzuatı oluşturulmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk pestisit yasası 1972’de çıkarılmış ve Zehirli Maddeler Kontrol Yasası 1976’dan beri yürürlüktedir. Basel Sözleşmesi, Rotterdam Sözleşmesi, Minamata Sözleşmesi ve Stockholm Sözleşmesi dahil olmak üzere kimyasalları düzenlemek için küresel anlaşmalar yapılmıştır. 2002 yılında “Sürdürülebilir Kalkınma Dünya Zirvesi”’nde, kimyasal maddelerin yaşam döngüleri boyunca güvenli bir şekilde yönetilmesinin 2020 yılına kadar gerçekleştirilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Ayrıca, tüm BM Üye Devletleri 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi’ni (SKH) içeren Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi’ni benimsemiştir. Bu Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin birçoğu kimyasal maddelerle bağlantılıdır; bunlara SDG2 (Güvenli gıda ve sürdürülebilir tarım), SDG3 (İyi sağlık), SDG6 (Temiz su), SDG8 (Güvenli çalışma ortamları), SDG11 (Sürdürülebilir şehirler), SDG12 (Sürdürülebilir tüketim ve üretim kalıpları), SDG14 (Ekosistemlerin korunması) ve SDG15 (Biyolojik çeşitliliğin korunması) dahildir.
Avrupa Komisyonu yakın zamanda AB Yeşil Mutabakatında sekiz politik öncelik benimsemiştir; bunlardan bazıları kimyasal sürdürülebilirlik zorluğuyla özellikle alakalıdır (EC, 2019 ). Buna “toksik olmayan bir çevre” için sıfır kirlilik hedefi dahildir ancak aynı zamanda biyolojik çeşitlilik ifade edilen “adil, sağlıklı ve çevre dostu bir gıda sistemi” hedefiyle de ilgilidir. Bu, toksik olmayan bir çevre elde etmeyi amaçlayan 7. Avrupa Eylem Programı üzerine inşa edilmiştir. Yalnızca Avrupa, çevresinin durumuna odaklanmaz, aynı zamanda AB’nin BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ve Sürdürülebilir Kalkınma Dünya Zirvesi’ne olan bağlılığını destekleyerek küresel bir boyuta da sahiptir. Yeşil mutabakat, toksik olmayan bir çevreyle ilgili eylemleri tanımlar: kirliliğin önlenmesi ve temizlenmesi ve iyileştirilmesi için önlemler, yeraltı ve yüzey sularının doğal işlevlerinin geri kazanılması, endüstriyel tesislerden kaynaklanan kirliliğin ele alınması ve sürdürülebilirlik için bir kimyasal stratejisinin (KS) oluşturulması. KS, insan sağlığını ve çevreyi korumayı amaçlar ve birden fazla hedef ve eylem belirleyerek kimya sektöründe yeniliği teşvik etmektedir.
Avrupa Komisyonu tarafından 2020 yılında açıklanan Sürdürülebilirlik için Kimya Stratejisi (SKS), Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın bir parçası olarak geliştirilmiştir. Bu stratejinin temel amacı; insan sağlığını ve çevreyi tehlikeli kimyasallardan korumak, kimyasalların güvenli ve sürdürülebilir şekilde tasarlanmasını sağlamak ve kimya sektörünün yeşil ve dijital dönüşümüne katkıda bulunmaktır.
SKS’nin Temel Hedefleri
- Zararlı kimyasalların aşamalı olarak kaldırılması: Özellikle endokrin bozucular, kalıcı organik kirleticiler, kanserojen maddeler gibi yüksek riskli kimyasalların kullanımının azaltılmasıdır.
- Toksik olmayan bir çevre: Kimyasal maddelerin üretim ve kullanım süreçlerinin, çevreye ve insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde tasarlanmasıdır.
- Sürdürülebilir inovasyon: Güvenli ve sürdürülebilir kimyasal maddelerin teşvik edilmesi; Ar-Ge faaliyetlerinin bu yönde desteklenmesidir.
- Şeffaflık ve bilgiye erişim: Kimyasal ürünlerin içerikleri hakkında daha şeffaf bir bilgi akışı sağlanmasıdır.
Toksik olmayan bir ortam; kimyasal maddelerin yalnızca zararsız olması değil, aynı zamanda toplumsal ve çevresel faydayı artıracak şekilde sorumlu bir biçimde üretilmesi ve kullanılması gerektiğini de vurgular.
Zehirsiz çevre politikaları, iklim stratejilerinden ayrı düşünülemez. İklim uyum planları hazırlanırken, kimyasal maruziyet ve toksik risklerin azaltılması da entegre edilmeli; aynı şekilde, kimya yönetimi planları karbon etkilerini de içermelidir. Bu bütüncül bakış, hem çevre hem de toplum sağlığı açısından daha sürdürülebilir çözümler üretir.
Daha temiz üretim yöntemlerinin benimsenmesi, daha güvenli kimyasal maddelerin geliştirilmesi ve kullanılması, kirliliğin önlenmesi ve atık azaltma programlarının uygulanması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması ve sürdürülebilir kaynak yönetimi uygulamalarının benimsenmesi dahil edilebilir.

Kimyasal imalatın çevre üzerindeki etkisi, hava ve su kirliliği, sera gazı emisyonları, toprak kirliliği ve doğal kaynakların tükenmesi gibi bir dizi çevresel endişeyi içeren karmaşık bir konudur. Kimyasal imalatı, kimyasal maddelerin üretimi ve kullanımı genellikle çevreye kirleticilerin ve diğer zararlı maddelerin salınmasını içerdiğinden, bu çevresel sorunlara önemli bir katkıda bulunur.
Kimyasal Üretimin Çevre Üzerindeki Etkisini Ele Almak için Kullanılabilecek Stratejiler
Temiz üretim yöntemleri, atık üretimini ve kirleticilerin çevreye salınmasını en aza indiren teknolojilerin ve süreçlerin kullanımını içerir. Bu, atık üretimini en aza indirmek için kapalı devre sistemlerin kullanımını ve kimyasal üretimin çevresel etkisini azaltmak için süreç optimizasyonu ve enerji verimliliği önlemlerinin uygulanmasını içerebilir.
Daha güvenli kimyasalların geliştirilmesi ve kullanımı, kimyasal üretimin çevre üzerindeki etkisini azaltmaya da yardımcı olabilir. Bu, daha az toksik ve daha çevre dostu kimyasallar tasarlamak ve üretmek için yeşil kimya ilkelerinin kullanımını içerebilir.
Kirlilik önleme ve atık azaltma programları ayrıca kimyasal üretimin çevre üzerindeki etkisini azaltmaya yardımcı olabilir. Bu programlar, dökülmeleri ve sızıntıları önlemek için en iyi yönetim uygulamalarının uygulanmasını, gelişmiş atık su arıtma teknolojilerinin kullanımını ve atık azaltma ve geri dönüşüm programlarının uygulanmasını içerebilir.
Sürdürülebilir kaynak yönetimi uygulamalarının benimsenmesi, doğal kaynakların sorumlu bir şekilde kullanılmasını teşvik ederek kimyasal imalatın çevre üzerindeki etkisini azaltmaya yardımcı olabilir.
Toksik Olmayan Bir Çevre İçin Üretim Nasıl Yapılmalıdır?
Güvenilir ve Sürdürülebilir Tasarım Yaklaşımı: Ürün ve kimyasallar, daha tasarım aşamasında insan ve çevre sağlığına zarar vermeyecek şekilde geliştirilmelidir. Zehirli maddelerin yerine biyo-uyumlu, parçalanabilir, düşük riskli alternatifler tercih edilir.
Zararlı Kimyasalların Aşamalı Olarak Yasaklanması: Endokrin bozucular, kanserojen maddeler, PFAS (sonsuz kimyasal), ağır metaller gibi kimyasal maddelerin üretimi ve kullanımı sınırlandırılmalıdır. Bu maddelerin yerine yeşil kimya ilkeleri doğrultusunda güvenli alternatifler kullanılmalıdır.
Kimyasal Şeffaflık ve Etiketleme: Tüketiciler ve üreticiler, ürünlerde hangi kimyasalların bulunduğunu açıkça bilmelidir. Etiketleme sistemleri, risk ve içerik hakkında bilgi sunmalıdır.
Temiz Üretim Teknolojileri: Atık üretmeyen veya atıkları yeniden değerlendiren döngüsel üretim modelleri uygulanmalıdır. Enerji ve kaynak kullanımı optimize edilerek ekolojik ayak izi azaltılmalıdır. Solventsiz veya su bazlı sistemler, biyoteknolojik yöntemler, enzimatik süreçler gibi çevre dostu teknolojiler yaygınlaştırılmalıdır.
Döngüsel Ekonomi ve Zehirsiz Malzeme Döngüleri: Ürünler, yeniden kullanılabilir, geri dönüştürülebilir ve toksik içermeyen malzemelerle tasarlanmalıdır. Atıklar, tekrar üretim sürecine dahil edilmeli ve “çöp” değil “kaynak” olarak değerlendirilmelidir.
Mevzuat ve Uluslararası İş Birliği: AB’nin Kimya Stratejisi gibi politikalar tüm ülkeler için örnek teşkil etmelidir. Kimyasal güvenlik konusunda küresel iş birlikleri ve standartlar oluşturulmalıdır.
Eğitim, Ar-Ge ve Kamu Bilinci: Çevre Mühendisliği, kimya, tasarım, çevre bilimleri gibi alanlarda toksik olmayan üretim prensipleri eğitime entegre edilmelidir. Ar-Ge yatırımları, sürdürülebilir alternatiflerin geliştirilmesine yönlendirilmelidir. Kamuoyu, toksik riskler ve güvenli ürünler konusunda bilinçlendirilmelidir.
“Toksik olmayan bir çevre, kimyasal kirlilikten ve insan sağlığına ve çevreye zararlı seviyelerde tehlikeli kimyasallara maruziyetten uzak bir çevre olarak anlaşılmalıdır. Bu hedef, savunmasız gruplara mümkün olduğunca fazla koruma sağlama, maruziyet ve hastalık ifadesi arasındaki potansiyel gecikmeleri hesaba katma, Döngüsel Ekonomi’nin bir parçası olarak öngörülen malzeme akışlarının kalitesini sağlamak için çok kalıcı maddelerin birikmesini önleme ihtiyacını dikkate alacaktır.”
European Commission, “Study for the strategy for a non-toxic environment of the 7th Environment Action Programme”, Final Report, August 2017
Türkiye, toksik kimyasal maddelerin yönetimi konusunda hâlâ geçiş sürecindedir. Ancak AB ile uyumlu politikalar, sanayiye teşvikler, eğitim ve halk bilinci çalışmaları ile toksik olmayan üretim mümkün olacaktır. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için, kimyasalların doğaya ve insana zarar vermeyecek biçimde kullanıldığı bir üretim modeli kaçınılmazdır. Hayatımızdan tüm kimyasal maddeleri çıkaramayız ve birçoğu önemli roller oynar, ancak ihtiyat ilkesini takip edebiliriz. Gereksinimlerimizi karşılayan daha az toksik ve doğaya uyumlu bir kimyasal veya ürün varsa, onu kullanmalıyız ‘güvenli olmak pişman olmaktan iyidir.
Hepimiz için toksik olmayan bir gelecek için çalışıyoruz!
Hepimiz toksik kimyasal maddelerin zararlı etkilerinden uzak bir hayat yaşamayı hak ediyoruz.
Zehirli kimyasal maddelerin evlerimizde, kıyafetlerimizde veya yiyeceklerimizde yeri yoktur. Ve yine de oradalar, suyumuzu, havamızı ve toprağımızı kirletiyorlar ve sağlığımızı tehdit ediyorlar.
İnsanları toksik kimyasal maddelerin zararlı etkilerinden korumak, her yerdeki toplumların sağlığı ve güvenliği için çok önemlidir. Bu nedenle milyonlarca insanın hayatından toksik kimyasalları çıkarmak için yerel ve küresel olarak mücadele ediyoruz. Amacımız, tüm toplumları kimyasal felaketin önlenebilir dehşetinden korumaktır. Böylelikle yalnızca çevresel sürdürülebilirliği sağlamakla kalmaz, aynı zamanda üretim süreçlerinde toksik maruziyeti azaltarak işçi sağlığını ve iş güvenliğini de etkin bir biçimde korur.
Sonuç olarak, Antroposen çağında kimyasal kirliliğin yarattığı çevresel ve sağlık tehditleri, sadece bireysel ülkelerin değil, küresel toplumun da ortak sorumluluğudur. Bu küresel krizle başa çıkmak için disiplinler arası iş birliği, yenilikçi teknolojiler ve sürdürülebilir üretim modelleri şarttır. İnsanlığın kendi yarattığı bu toksik mirası azaltmak ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak adına, bilimsel bilginin politika ve endüstri ile bütünleşerek hızlı ve kararlı eylemlerle hareket edilmesi gerekmektedir. Zira doğa ile uyum içinde olmayan her gelişme, sonunda kendi refahımızı zehirleyen bir çıkmaza dönüşecektir.








