728 x 90

Yangın Afetinde Hukuki Sorumluluklar

Yangın Afetinde  Hukuki Sorumluluklar

Yangın sözlükteki anlamıyla zarara yol açan büyük bir ateş olarak tarif edilmektedir. Yangın rizikosu ise, bir tehlike veya zarar riskinin olması yani yangının çıkma ihtimalinin oluşması ve devamında yangının gerçekleşmesi…

Av. Elif Otu

Yangın sözlükteki anlamıyla zarara yol açan büyük bir ateş olarak tarif edilmektedir. Yangın rizikosu ise, bir tehlike veya zarar riskinin olması yani yangının çıkma ihtimalinin oluşması ve devamında yangının gerçekleşmesi olarak tanımlanabilir. Yangın riskinin gerçekleşmesi, yanan şey açısından kuşkusuz bir zarar meydana getirmektedir. Bu noktada meydana gelen zarar yönünden idare, ceza ve sigorta hukuku bağlamında sorumluluk söz konusu olacaktır.

İdare hukuku yönünden temel olarak mevzuata bakıldığında 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda ve 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nda itfaiye teşkilatı düzenlenmektedir. Gerek 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda gerekse de 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nda itfaiye teşkilatının belediye bünyesinde kurulması öngörülmüştür. Nitekim Anayasa’nın 127. maddesi ile kamu hizmetlerinin mahalli idareler tarafından yürütülmesi esas olup itfaiye hizmeti de kamunun müşterek ihtiyacı olduğundan bu kapsamda değerlendirilmelidir. Fakat yaşanan yangın afetlerinde yangının gerçekleştiği konumda öncelikle itfaiye teşkilatının/hizmetinin yetersiz olması sebebiyle doğabilecek sorumluluk karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada her ne kadar ilçe belediyesi hukuken sorumlu olarak görülse de esasında mevzuatta itfaiye hizmetine ilişkin yasal asgari gerekliliklerin yerine getirilmesi için (yangın merdiveni, itfaiye aracı gibi) merkezi idare tarafından kaynak sağlanması gerektiği aşikardır. Hal böyle olunca; mevzuat, mahalli idare olan belediyeleri yetkili ve sorumlu kılsa da itfaiye hizmetinin mevzuata uygun ve eksiksiz ifası merkezi idarenin kaynak aktarımına dayanmaktadır. Bu haliyle denilebilir ki; itfaiye hizmeti, belediyelerin ekonomik durumları ve çevresel faktörler de göz önünde bulundurularak merkezi idare tarafından mutlaka denetlenmeli ve desteklenmelidir.

Yine yangında idarenin sorumluluğu kapsamında 2007 tarihli Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik’e (“Yönetmelik”) bakıldığında yangının söndürülmesinden önce yangını çıkaran sebeplerin azaltılması, yayılmasının önlenmesi ve itfaiye işinin kolaylaştırılması gibi konularda ayrıntılı düzenlemeler getirildiği görülecektir. İlaveten kamuya açık yerler tarif edilmiş, konaklama yerleri özelinde kamuya açık bina ve birden fazla işleve sahip binalarda da sıkı tedbirlerin alınmasına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Hatta oteller, aynı zamanda yeme içme tesisleri ve toplanma amaçlı binalar olarak kabul edildiği gibi kamuya açık bina olarak da nitelendirildiği için otellerde daha yüksek koruma tedbirlerinin uygulanması öngörülmüştür. Nitekim, Yönetmelik hükümlerinin uygulanmasına yönelik idareye yetki verilmesi hem görev hem de sorumluluk anlamına gelmektedir ve yine bir kamu görevi sayılmaktadır. Bu sebeple ilgili tedbirlerin yerine getirilmesi zorunluluk arz etmektedir.

Yönetmeliğin “Görev, Yetki ve Sorumluluk” başlıklı 6. maddesine göre, yatırımcı kuruluşlar, yapı sahipleri, işveren temsilcileri gibi özel hukuk kişileri bina ile ilintili sayılsa da idare hukuku açısından bakıldığında yapı ruhsatı vermeye yetkili idareler de sorumlu tutulmuştur. Dolayısıyla bir yangın meydana geldiğinde yapı ruhsatı vermeye yetkili idarelerin de sorumluluğu gündeme gelmek zorundadır.

İlaveten Yönetmelikte her tesisat bakımından da ayrı düzenleme bulunmaktadır. Yalnızca binanın tümüne ilişkin yapı ruhsatı veren idareler arasından sorumluluk değil, örneğin elektrik tesisat sistemlerinin denetlenmesi, duman sistemleri periyodik bakımlarının nasıl yapılması gerektiğine ilişkin düzenlemeler bulunmakta ve uygulanıp uygulanmadığına dair denetim için ayrıca sorumluluğun doğduğu da düzenlenmektedir.

Yine Yönetmeliğin 131. maddesinde bulunan “Özel yapı, bina, tesis ve işletmeler, mahalli itfaiye teşkilatı ile bunların bağlı veya ilgili olduğu bakanlık ve kamu kurum ve kuruluşlarının müfettişi, kontrolör veya denetim elemanları tarafından denetlenir.” hükmü ile görev, yetki ve sorumluluğun dağıtılmış olduğunu söylemek mümkündür.

İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliği de umuma açık istirahat ve eğlence yerleri; patlayıcı, parlayıcı ve yanıcı maddelerin üretildiği, satıldığı ve depolandığı işyerleri; otuz kişiden fazla çalışanın bulunduğu her türlü işyerleri, ana giriş kapıları dışında cadde ve sokağa doğrudan bağlantısı olmayan ve birden fazla işyerinin bir arada bulunduğu iş hanı, çarşı ve benzeri işyerlerinde yangına karşı gerekli önlemlerinin alındığını gösteren itfaiye raporunun alınması, diğer işyerlerinde ise yangına karşı gerekli tedbirlerin alınmış olması gibi genel itibariyle yine idarenin sorumluluğu kapsamında değerlendirilebilecek hükümler içermektedir. İtfaiye yangın uygunluk raporunun iş yeri açma ve çalışma belgesi verilmesinden önce Belediye nezdinde bulunan kurumlarca düzenlenmesi gerekmektedir. Esasında bu raporu düzenlemekte büyükşehir belediyeleri yetkilidir fakat itfaiye yangın uygunluk raporunun düzenlendiği il sınırı büyükşehir değilse eğer belediye sınırları ve mücavir alan sınırlarının dışında bir alan söz konusu olacağından burada da mahalli idare birimi olan il özel idarelerin sorumluluğu söz konusu olacaktır.

Ve bir başka kaynak olarak kabul edilebilecek Belediye İtfaiye Yönetmeliği’ne göre itfaiye teşkilatına; işyeri, eğlence yeri, fabrika ve sanayi kuruluşlarını yangına karşı önlemler yönünden denetleme ve bu konularda mevzuatın öngördüğü raporları vererek görüş bildirme doğrudan görev olarak verilmiştir. Yine Belediye İtfaiye Yönetmeliği’nin “Belediye itfaiye raporlarının verilmesine ilişkin uyulacak usul ve esaslar ile önlemler” başlıklı 1. ek maddesine göre; “Belediye itfaiye teşkilatına, Binaların Yangından Korunması Hakkındaki Yönetmeliğin ilgili maddelerine göre yangına karşı alınan önlemleri gösteren itfaiye raporunun düzenlenmesi için başvuru formu ile başvuru sahibinden, işyeri açma ve çalışma ruhsatı vermeye yetkili idareden veya ilgili bakanlıklardan müracaat gelmesi halinde, belediye itfaiye teşkilatının ilgili görevlisi tarafından başvuruya konu işyeri yerinde incelenir ve itfaiye raporu yapılan tespitler esas alınarak hazırlanır.” hükmü bulunmaktadır. Yani söz konusu görevlerin müracaat halinde yerine getirileceği, belediye itfaiye teşkilatı tarafından re’sen harekete geçerek bu denetimin yapılmayacağı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mevcut mevzuatımıza bakıldığında itfaiye teşkilatı tarafından yalnızca başvuru üzerine harekete geçildiğini, bir defa yangına uygunluk belgesi verildikten sonra da tekrar bu denetimin yapılmasında zorlayıcı bir hükmün olmadığı görülmektedir.

Sonuç olarak, 2007 tarihli Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik’te mahalli idarelerin yetkili ve görevli olduğu anlaşılmaktadır. Mahalli idarelerin denetimi ise idarenin bütünlüğü esası çerçevesinde İçişleri Bakanlığı müfettişleri tarafından gerçekleştirilmelidir. Bu nedenle de merkezi idarenin de Bakanlıklar nezdinde sorumlu olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim idarenin denetleme yükümlülüğüne dair pek çok yargı kararı da mevcuttur.

İkinci olarak ceza hukuku yönünden değerlendirildiğinde, yangının gerçekleşmesi, yanan şey açısından mutlak bir zarar meydana getirdiğini belirtmiştik. Bu noktada ceza hukuku bakımından mala zarar verme suçu olarak değerlendirilmesinin yanında, kişilerin yaşam hakkı ya da mülkiyet hakkının ihlali de değerlendirilmektedir. Çıkan yangında herhangi bir ölüm ya da yaralanma veya yanan şeyin dışında başka bir mal varlığı zararı meydana gelmemiş olabilir. Fakat meydana geldiği takdirde, yani yaşam hakkının ihlali, vücut bütünlüğüne ve mal varlığına zarar verilmesi halinde bir başka aşama olan kasıtlı ya da taksirli suç tipleri devreye girmektedir. Bu silsilede cezalandırma, ceza hukukunda son çare olma ilkesiyle de bağlantılı olarak bir zararın ortaya çıkması halinde devreye girmektedir.

Türk Ceza Kanunu’na göre yangın rizikosunun gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkabilecek suçlar yaşam hakkı bağlamında kasten öldürme ya da taksirle öldürme olarak değerlendirilebilmektedir. Yaşam hakkına zarar veren boyutuyla değerlendirildiğinde gerçek kişilerin bu yangın sonucunda hayatını kaybedebileceği öngörülmüş ya da objektif olarak öngörülebilir vaziyette ise bu durumda hem tehlike suçunu hem de zarar suçunu içeren bir suç oluştuğunu söylemek mümkündür. Kaldı ki, insan söz konusu ise yangın rizikosunun gerçekleşmesi halinde binanın inşa sürecinde orada olan kişiler yönünden öncelikle sorumluluk karşımıza çıkacaktır. Kaldı ki konaklama amacıyla kullanılan binalarda ve kamuya açık mekanlarda kamu görevlileri yani belediye ve il özel idaresi yetkililerinin sorumluluğu suçun taksir varlığı noktasında tartışma konusudur.

Son olarak sigorta hukuku kapsamında değerlendirme yapıldığında öncelikle belirtmek gerekir ki, sigorta her şeyin kesin bir çözümü olamamakla birlikte sorumluluk doğuran fiiller yönünden sorumluluğu en aza indirgemeyi amaçlar. Nitekim sigorta, olmamasını sağlayacak şekilde hareket edilmesine rağmen sigorta hukuku anlamında vesika olarak adlandırılan zarar verici olay meydana gelmişse bir emniyet supapı olarak devreye girmelidir.

Sigorta sözleşmesi ile sigorta ettiren, sigortacı ve esasında devlet olmak üzere bir riziko paylaşımının söz konusu olduğu söylenebilir. Sigorta sözleşmesi, taraflarına bazı borçlar ve külfetler yüklemektedir. Sigortacının, aydınlatma yükümlülüğü ile rizikoyu taşıma ve sigorta tazminatını ödeme borcu bulunmaktadır. Sigorta ettirenin ise, beyan yükümlülüğü ve koruma tedbirlerini alma yükümlülüğü vardır.

Türk Ticaret Kanunu kapsamında düzenlenen ve sigorta sözleşmesinin iki ayağından biri olan beyan yükümlülüğü 2012 yılında yürürlüğe girmiştir. Devamında beyan yükümlülüğünün karşısına sigorta sözleşmesinin diğer ayağı olan aydınlatma yükümlülüğü getirilmiştir. Bu minvalde sigorta sözleşmesi akdedilirken, gerek sigorta ettiren tarafından beyan yükümlüğüne gerek sigortacı tarafından aydınlatma yükümlülüğüne Türk Medeni Kanunu’nun ikinci maddesinde düzenlenen objektif iyi niyete azami şekilde uygun davranılarak yerine getirilmesi gerekmektedir. Söz konusu sözleşmenin tarafları sözleşmenin konusunu teşkil eden menfaate ve zarar verici rizikolara yönelik bilinmesi gereken her şeyi eksiksiz ve doğru bir şekilde karşı tarafa aktarmalıdır. Aksi takdirde yangının veya herhangi bir afetin meydana gelmesi halinde sigorta ettiren ile sigortacı yönünden sorumluluğun doğması söz konusu olacaktır. Nitekim sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü Türk Ticaret Kanunu’nun yapısı gereği genel bir hüküm olup sigorta ettiren yönünden kıymetlendirmeye yarayan faktörler hakkında tam ve eksiksiz bilgi verilmesi zorunluluktur.

Admin

Admin
ADMINISTRATOR
PROFILE

Son Yazılar