728 x 90

2024’ün İklim Krizi

2024’ün İklim Krizi

Dünya Genelindeki aşırı hava olayları acil eylem ihtiyacını işaret ediyor! Sıcaklıklarla mücadele ettiğimiz günümüzde acaba kaçımız iklim değişikliği ve çevre problemleri ile ilişkilendiriyoruz?

Dünya Genelindeki aşırı hava olayları acil eylem ihtiyacını işaret ediyor! Sıcaklıklarla mücadele ettiğimiz günümüzde acaba kaçımız iklim değişikliği ve çevre problemleri ile ilişkilendiriyoruz? İklim değişikliği, insan yaşamının hayatta kalmak için bağlı olduğu sıcaklığı, yaban hayatını, ekosistemleri ve doğal kaynakları olumsuz etkiliyor.

İklim değişikliği ayrıca, mevcut kaynaklarımızı kıtlaştıran ve iklim değişikliğiyle mücadele etme yeteneğimizi doğrudan azaltan sıcak hava dalgaları veya olağanüstü doğa olayları gibi beşeri doğal afetlere de neden oluyor. Bu iklim değişikliğinin Dünya’daki yaşamı etkilemesinin bir başka nedenidir, çünkü insan kaynaklı doğal afetler topluma endişelenecek başka bir kriz getirir ve doğal afetlerin yarattığı felaketler iklim değişikliğinin doğrudan bir nedenidir.

1,5°C küresel sıcaklık artışı hala mümkün, ancak uzun süreli değil, Genel Sekreter 2025 başlatma uyarısında bulundu. Net iddialı emisyon azaltma hedefleri çağrısında bulundu. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres’in BM Kalkınma Programı (UNDP) İklim Vaatleri 2025 lansmanında yaptığı konuşmada:

“Küresel sıcaklık artışını uzun vadede 1,5°C ile sınırlamadığımız takdirde bizi bekleyen felaketin sadece bir ön izlemesi. 1,5°C sınırı için ya hep ya hiç. Günümüzde insanlık her yıl 40 gigatonun üzerinde karbondioksit salıyor. Bu hızla, gezegen yakında 1,5°C sınırını aşacak. Ülkelerin iddialı yeni ulusal iklim planları — ki bunlar gelecek yıl yayınlanacak — bu felaketi önlemek için olmazsa olmaz.” demiştir.

Sıcaklar nefes aldırmıyor, sera gazı salımları ve çevresel deformasyon ile iklim değişikliğinden iklim krizine giden bir süreç yaşadık. Sadece sıcaklık artmamıştır, yağış desenleri değişmiştir, buharlaşma artmıştır, buzullar erimiş ve deniz yapıları bozularak seviyeleri yükselmiştir. Daha sık ve şiddetli kuraklıklar ve artan su sıcaklıklarının su kalitesinde bir düşüşe neden olmaktadır. Yüksek sıcaklıklar ile ormanlar, biyoçeşitlilik, topraklar da olumsuz etkileniyor. İklim değişikliği o kadar hızlı gerçekleşiyor ki birçok bitki ve hayvan türü başa çıkmakta zorlanıyor. Biyoçeşitliliğin iklim değişikliğine zaten yanıt verdiğini ve yanıt vermeye devam edeceğini gösteren açık kanıtlar var. Doğrudan etkiler arasında fenolojideki (hayvan ve bitki türlerinin davranışları ve yaşam döngüleri), tür bolluğundaki ve dağılımındaki, topluluk bileşimindeki, habitat yapısındaki ve ekosistem süreçlerindeki değişiklikler yer alıyor.

İklim değişikliği ayrıca arazi ve diğer kaynakların kullanımındaki değişiklikler yoluyla biyolojik çeşitlilik üzerinde dolaylı etkilere yol açmaktadır. Bunlar ölçek, kapsam ve hızları nedeniyle doğrudan etkilerden daha zararlı olabilir. Dolaylı etkiler şunları içerir: habitat parçalanması ve kaybı; aşırı sömürü; hava, su ve toprak kirliliği ve istilacı türlerin yayılması. Bunlar, ekosistemlerin iklim değişikliğine karşı dayanıklılığını ve iklim düzenlemesi, gıda, temiz hava ve su ve sel veya erozyonun kontrolü gibi temel hizmetleri sunma kapasitelerini daha da azaltacaktır.

Buraya kadar anladığımız önlem almazsak hayatta kalma mücadelesi bizleri bekliyor? Tabi ki iklim değişikliği ile yanlış arazi kullanımları, orman ve yeşil alanların yok edilmesi, atık ve atıksuyun yönetilememesi, kaynakların verimli kullanılamaması,  tehlikeli atıkların doğada dolaşımı gibi yanlış çevresel yönetimler ile şiddeti ve zararı daha da çok artacaktır.

İklim krizine neden olan sera gazı azaltılması ile birlikte uyum çalışmaları da çok önemlidir. S ıcaklık artışı ile artması beklenen insan kaynaklı afetler için acilen önlem alınmalıdır.

İklim değişikliğinin birçok bölgede yağış artışına yol açması bekleniyor. Uzun süreler boyunca artan yağışlar çoğunlukla nehir taşkınlarına yol açarken, kısa ve yoğun sağanak yağışlar aşırı yağışların herhangi bir su kütlesinin taşmasına neden olmadan taşkınlara yol açtığı yağmur sularına neden olabilir. Binalar ve altyapılar, tasarımları (fırtınalara karşı düşük direnç) veya konumları (örneğin sel riski olan alanlar, heyelanlar, çığlar) nedeniyle iklim değişikliğine karşı savunmasız olabilir. Gerçekten de, herhangi bir değişen iklim koşulu veya aşırı hava olayı nedeniyle hasar görebilir veya kullanılamaz hale gelebilirler: yükselen deniz seviyesi, aşırı yağış ve seller, aşırı düşük veya yüksek sıcaklıkların meydana gelmesi, yoğun kar yağışları, güçlü rüzgarlar.

Uyum çalışmalarında insan kaynaklı yapılan çalışmalar tekrar gözden geçirilmelidir, olağanüstü olaylar esnasında büyük tehlike oluşturabilecek etkinlik ve yapılar uyum planı dahilinde revize edilmelidir. Endüstriyel ve ticari faaliyetlerde atık/atıksu havuzları ile atık/tehlikeli atık deponileri, sızıntı suyu havuzları gibi yasal veya illegal faaliyetlerde yeniden gözden geçirilmelidir. Herhangi bir afet olmadan atık havuzunun istinat duvarı yıkılıp içme suyu kaynaklarına, toprağa ve havaya tehlikeli atıklar karışarak kimyasal afet şekline dönüşmesi de yaşadığımız olaylar arasındadır.

AFAD’ın bu konuda çok değerli çalışmaları vardır, özellikle kimyasal biyolojik radyolojik nükleer tehditler konusunda değerlendirilmiştir. Ama afet oluştuğunda veya risk teşkil ettiğinde değil de entegre atık/atıksu/emisyon yönetimini doğru yapmamız çok önemlidir, herhangi bir tehlikeli atık/atıksu bir yerde depolama bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Çünkü iklim değişikliği artık tehlikelerin ve kırılganlığın değerlendirilmesine daha fazla belirsizlik katmaktadır. Bu, afet riskini öngörmeyi, değerlendirmeyi ve iletmeyi daha zor hale getirecektir. Ancak belirsizlik ‘yeni’ bir sorun değildir. Belirsizlik altında veya aşırı olayların uzun tekrarlama dönemlerinin hakim olduğu durumlarda afet riski yönetimiyle ilgili önceki deneyimler, etkili risk azaltma, müdahale ve hazırlığın yanı sıra genel olarak afet riski yönetimi stratejilerini bilgilendirebilir. IPCC afet ve iklim değişikliğini birlikte ele alan ve bunları birbirine bağlamaya çalışan “İklim Değişikliğine Uyum Sağlamak için Aşırı Olayların ve Felaketlerin Risklerinin Yönetilmesi” adlı özel raporda hem afet riskinin azaltılması hem de iklim değişikliğine uyum için en ilgili politika belgelerinden birini geliştirmiştir. Sendai Afet Riskini Azaltma Çerçevesi (SFDRR), Paris BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), İklim Değişikliği Anlaşması, Avrupa Birliği Eylem Planı, Avrupa Afet Risk Azaltma Forumu Yol Haritası ve Avrupa Birliği’nin İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi iklim değişikliğine uyum ve afet riskini azaltmaya ilişkin somut politika göstergeleridir. Genel değerlendirmede altyapı ve yaşam hatları üzerinde etkiler, ekosistem hizmetleri üzerindeki etkiler gibi sosyal ve ekonomik ölçütler olsa da altyapının olası afetlere uyumlandırılması yaklaşımı öncelikli olmalıdır. Tehlikeli bölgelerdeki hızlı ve plansız kentleşme süreçlerinin afet riskine karşı kırılganlığı artıracağı da göz ardı edilmemelidir. Değişim, aşırılıkların sıklığını ve şiddetini değiştirir, örneğin, yoğun yağışlardaki artış, fırtına suyu, drenaj ve kanalizasyon altyapısının kapasitesini ve bakımını etkileyebilir. Tehlikeli maddeler içeren endüstriyel ve maden tesisleri için de geçerlidir (örneğin, yoğun yağış, atık barajı arızalarının ana nedenidir ve dünya çapındaki olayların %25’ini ve Avrupa’daki olayların %35’ini oluşturmaktadır).

Afet riskinin itici güçleri olan kaynakların aşırı tüketilmesi ve çevresel bozulmanın önlenmesi için tüketim ve üretim kalıplarının yeniden yönlendirilmesi gerekiyor. Sel baskınları, kasırgalar toksik atıkların yayılmasıyla toplum sağlığını etkileyebilir ve orman yangınları ile olağanüstü doğa olayları suyu kirletebilir. Mevcut atık seviyelerinin risk odaklı yönetimi, teknolojik atıklar da dahil olmak üzere yeni risklerin önlenmesine yardımcı olabilir.

İklim değişikliği ile çok sıkça duyduğumuz Yeşil Mutabakat’ın ana başlıklarından biri de “toksik içermeyen bir çevre için sıfır kirlilik hedefi” dir. Bu kapsamda iklim krizinin etkilerini yaşayacağını düşündüğümüz çevreyi tehlikeli ve toksik bileşiklerden arındırmak önemli bir adım olacaktır, adım adım yol alınabileceğine inandığım kaynakların korunması ama üretim yaparken çevreye zarar verecek atık/atıksu/emisyonların doğru yönetilmesi zorunluluktur.

Sonuçta geldiğimiz nokta adını ne derseniz deyin. İklim krizi, çevre sorunları, ortak varlıkların trajedisi, sürdürülebilir olmama.  Elimizdeki kaynaklar doğru kullanılmazsa yarın sıkıntı yaşanması kaçınılmaz olacaktır, bu da sürdürülebilir üretim ve tüketim çıkış yolumuz olabilir. Üretim aşamasında yaşam döngüsünü göz ardı ederek sadece üretime odaklanırsak ve atık/atıksu/emisyonları doğru yönetilmezse pek çok problemle mücadele etmemiz demektir. Ormanları yok edersek, denizleri, yüzey ve yeraltı sularını kirletirsek, biyoçeşitliliğin değerini bilemezsek, toprağı doğru yönetemezsek gibi pek çok örnek verilebilir. Bu konular birbirinden ayrılarak düşünülemez.

Prof. Dr. Yüksel Ardalı