Ülkemizde son yıllarda yaşanan ekonomik kriz, iki yıla yakın süren Covid-19 pandemisi ve ardından gelen ve geniş bir coğrafyayı etkileyen depremin kadın istihdamına…
Ülkemizde son yıllarda yaşanan ekonomik kriz, iki yıla yakın süren Covid-19 pandemisi ve ardından gelen ve geniş bir coğrafyayı etkileyen depremin kadın istihdamına, sağlık alanında kadın emeğine, biz kadınların mücadele ve örgütlülüğüne olan olumsuz etkileri yadsınamaz. Kadına yönelik şiddetin, kadın işsizliğinin ve kadına yönelik ayrımcı – muhafazakâr politikaların gittikçe arttığı günümüzde, kadınların emeğine yönelik saldırılar var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirmekte ve mücadele alanımızı daraltmaktadır.
AB ve OECD ülkeleri ile karşılaştırıldığında, Türkiye kadın istihdam oranlarının en düşük olduğu ülkedir. Son yıllarda kadınların işgücüne katılım oranlarında artışlar gerçekleşse bile erkeklerin çok gerisinde kalmaya devam etmektedir. Kadınların istihdama katılımını engelleyen en önemli nedenler ev içi iş yükleri ve bakım hizmetleri ile birlikte aile baskısı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kadın istihdamı kentlerde artış göstermekle beraber, kadınların hala önemli bir kısmı kırsal alanlarda ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Hizmet sektörü ise en fazla kadın istihdam eden sektörlerin başında gelmektedir. 2017 yılında çalışabilir yaşta kadınların istihdama katılım oranı %28,9’dur. 2022’de kadınlarda resmi istihdam (TÜİK) oranı %31,6, DİSK-AR’ın 2022 sonunda yayınladığı rapora göre kayıtlı ve tam zamanlı kadın istihdamı %19,6’dır. Tarım dışı genç kadın işsizliği ise %49,9 ile rekor kırmış durumdadır.
Türkiye’de kadınların neredeyse yarısı kayıt dışı işlerde çalışmaktadır. Öte yandan toplumsal cinsiyet rollerinin istihdamı doğrudan şekillendirdiği görülmektedir. Sağlık / sosyal hizmet ve eğitim toplumsal cinsiyet rollerini devam ettiren ve eğitimli kadınların yoğunlaştığı mesleklerin başında gelmektedir. Sağlık ve sosyal hizmet alanında çalışanların %72’sini kadınlar oluşturmaktadır.
Peki, sağlık alanında çalışan kadınlar ne durumda? Son 20 yıldır Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın uygulanmasıyla birlikte çalışma saatlerinin uzaması, iş güvencesinin giderek azalması, iş tanımlarının belirsizleşmesi, daha az kişiyle daha fazla iş yapılması, performans ölçütlerinin öne çıkması sağlık çalışanı kadınların çalışma yaşamını güçleştirmektedir. Yoğun ve yorucu iş gününün sonunda onları bir de ev işleri ve bakım hizmetleri beklemektedir.
Kadınlar belli mesleklerde çalışanların çoğunluğunu oluştursa da, “cam tavan” ların Türkiye’de halen istenilen ölçüde kırılamaması nedeniyle yönetici konumunda olan kadın oranı çok düşüktür.
Dünya Ekonomik Forumu 2020 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Raporunda Türkiye 153 ülke arasında 130. sırada yer almıştır. Bu listeler hazırlanırken kadınların ekonomiye katılımı, fırsat eşitliği, eğitim olanakları, sağlık ve kadının siyasi güçlendirilmesi gibi ölçütlere bakılmaktadır. Rapora göre kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması için en az 100 yıl, erkeklerle eşit ücrete sahip olması için ise 257 yıl geçmesi gerekiyor.
Sağlık çalışanı kadınların çalışma koşullarını düzeltmek ve daha güvenli hale getirmek, birimlerde psikososyal destek bölümleri oluşturmak, atanmayı bekleyen sağlık çalışanlarının atamasını gerçekleştirerek çalışma sürelerini azaltmak, dinlenme ve istirahat haklarına saygı göstermek yapılması gerekenlerin başında geliyor. Kamu sağlık otoritesi ve özelde de işverenler kadın sağlık çalışanlarının artan ev içi emek ve bakım yüklerinin onların tükenmişliğini artıran faktörler olduğunu unutmadan, ekonomik kaygılarını giderici ücretli ebeveyn izni haklarını tanımalıdır.
Kadınlar tüm bu olumsuzluklara karşın direnmeye ve örgütlenmeye devam ediyorlar. Daha gidecek çok yolumuz var. Kadınlar olarak hep vardık, var olmaya ve mücadele etmeye devam edeceğiz.