Meslek hastalıkları; Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) tarafından zararlı bir etkenle bundan etkilenen…
Meslek hastalıkları; Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) tarafından zararlı bir etkenle bundan etkilenen insan vücudu arasında, çalışılan işe özgü bir neden- sonuç, etki-tepki ilişkisinin ortaya konabildiği hastalıklar grubu olarak tanımlanmaktadır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda ise meslek hastalığı, “mesleki risklere maruz kalım sonucu ortaya çıkan hastalık” olarak ifade edilmektedir.
Meslek hastalıklarının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulmasına ilişkin düzenlemeleri içeren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre ise, meslek hastalıkları; “sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleri olarak tanımlanmaktadır.
Tanımlamalardan da anlaşılabileceği gibi çalışma ortamlarındaki etkenlere bağlı maruziyetler sonucu gelişen meslek hastalıkları, önlem alınmaması durumunda ciddi sonuçlara neden olabilmektedir. Meslek hastalıkları genellikle kısa süreli maruz kalmalar sonucunda değil uzun süreli tekrarlanan maruz kalmalar sonucunda oluşmaktadır.
Meslek hastalıklarının en önemli özelliği gerekli önlemler alındığında önlenebilir olmasıdır. Bu doğrultuda, meslek hastalıklarının önlenmesine yönelik olarak öncelikle çalışma ortamlarında hastalıkların oluşmasına sebebiyet verebilecek faktörlerin irdelenerek yapılması gereken iyileştirmeler ve çalışanın korunmasına yönelik çalışmalar büyük önem arz etmektedir
Ülkemizde 2012 yılına dek çıkarılmış yasal düzenlemelerde işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin münferit maddeler yer almış olsa da, çalışanların “sağlık ve güvenliklerinin korunması” kavramını ele alması bakımından ilk bağımsız düzenleme olan 6331 sayılı iş sağlığı güvenliği kanunu ile bu alandaki yasal boşluk önemli ölçüde giderilmiştir.
6331 sayılı Kanun, çalışanların risklere karşı korunmasını hedeflerken, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ise, riskin gerçeklemesi halinde meslek hastalığına maruz kalan çalışanlar için onarıcı/ tazmin edici süreçleri tanımlamaktadır. Bu anlamda meslek hastalıkları süreçleri çerçevesinde yürürlükteki her iki kanun birbirini tamamlar niteliktedir.
Çalışanların çalışma koşullarının iyileştirilmesini amaçlayan, çalışanı odak noktası olarak alan bir kanun olan 6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği kanunu genel olarak değerlendirildiğinde düzeltici faaliyetleri ön planda tutan geleneksel yaklaşımın terkedildiği ve önleyici yaklaşımın ön plana çıkarıldığı gözlemlenebilmektedir. Bu yaklaşımın temel amacı meslek hastalıklarına neden olabilecek etkenleri kaynağında saptayarak ortadan kaldırmak, ortadan kaldırılamadığı durumlarda kabul edilebilir bir düzeye indirmektir.
Kanun hükümleri çerçevesinde, işverenler; çalışanların sağlık ve güvenliklerinin korunmasına yönelik risk değerlendirmelerini yapmak veya yaptırmakla, iş sağlığı güvenliği profesyonellerini çalıştırmak, çalışma ortamında gözetim ve denetim süreçlerini aksatmadan sürdürmek/ sürdürülmesini sağlamak, koruyucu ve önleyici faaliyetleri gerçekleştirilmekle yükümlü kılınmıştır.
İşverenin yükümlülükleri arasında çalışanların iş süreçleri ve çalışma ortamlarında ki etkenler/tehlikeler ve maruz kalma olasılıkları göz önünde tutularak sağlık gözetiminin etkili bir biçimde yerine getirilmesi de vurgulanmaktadır. Sağlık gözetimi çalışmalarının öncelikli amacı; çalışanların sağlık düzeylerinin iş süreçleri ve çalışma ortamı koşullarından kaynaklanabilecek faktörlerden korunmalarını sağlamaktır.
Kanunda ayrı bir madde içerisinde tanımlanmış olan sağlık gözetiminin gerekçesi mesleki sağlık sorunlarını önlemek ve hastalık başlangıcını önlemek için mesleki risklere maruziyeti ortadan kaldırmayı veya azaltmayı, bunun mümkün olmadığı durumlarda şiddetini ve ilerlemesini azaltabilmek için klinik öncesi aşamada tespit etmektir. Bu nedenle sağlık gözetiminin etkinliği çalışanların günün önemli bir bölümünü geçirdikleri çalışma ortamının özelliklerinin iş yeri hekimi tarafından iyi bilinmesine bağlıdır. Bu noktadan hareketle kanunun gerekçesinde; işe girerken, iş değişikliği ya da yeniden işe dönüşlerde sağlık muayenelerinin yapılması ve çalışanın yapacağı veya daha önce yaptığı işlerin sağlığına olumsuz etkileri konusunda, çalışma ortamını iyi bilen iş yeri hekimlerinin karar vermesine ilişkin düzenlemeye yer verilmiştir.
Meslek hastalığı risklerinden korunmada çalışanların eğitimi, seçilecek iş ekipmanı, çalışma ortamı ve şartlarının çalışanların sağlık ve güvenliğine etkisi konularında görüşlerinin alınması ve katılımlarının sağlanması da kanunda vurgulanmıştır. Kanunun 14. Maddesinde ise işveren; meslek hastalıklarının kaydını tutmak, gerekli incelemeleri yaparak hastalıkların önlenmesine yönelik çalışmaları gerçekleştirmekle yükümlü tutulmuştur. Bu düzenlemeler meslek hastalıklarına yönelik etkin koruyucu/önleyici tedbirlerin alınması bakımından son derece önemlidir. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun ilgili maddelerinde işverenin sorumluluklarının yanı sıra iş yeri hekimlerinin meslek hastalıklarının erken dönemde tespit edilebilmesini sağlayabilecek yetkilerinin mevcut olduğu da görülebilecektir.
6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanununun yukarıda alıntıladığımız maddelerine bakıldığında, meslek hastalıklarına yönelik önleyici düzenlemelerin yer aldığı ve meslek hastalıklarının tanısı ile ilgili vurguların varlığına rağmen, ülkemizdeki istatistikler, saptanmış olan meslek hastalığı tanı sayısının istihdamdaki çalışan sayılarına oranla çok düşük seviyede kaldığını göstermektedir. Bu sayı, çalışan nüfusun binde 4 ila binde 12 si arasında olması beklenen gerçek sayılardan son derece uzaktır. Bu farklılığın nedenleri arasında yeterli izlem ve kayıt sisteminin olmaması ve tanı koyma sürecindeki güçlükler sayılabilir.
Uluslararası Çalışma Örgütünün meslek hastalıklarına ilişkin verileri; kronik solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümlerin %10’unun, kalp ve damar hastalıkları kaynaklı ölümlerin %5-10’unun, mesleki kaynaklı olduğunu göstermektedir. Gerçekleştirilmiş istatistiki çalışmalar yaklaşık olarak her 10 ölümden birinin meslek kaynaklı hastalıklara bağlı olduğunu ve bu hastalıkların ve ölümlerin özellikle sanayi bölgelerinin yakınlarında daha sık gözlendiğine işaret etmektedir.
Sonuçları çerçevesinde sessiz bir pandemi olarak ta tanımlanabilecek meslek hastalıklarının önlenebilmesi için tanı ve teşhis süreçlerinin kolaylaştırılması gerçek hastalık sayılarının saptanmasını ve neden-sonuç ilişkisini net bir biçimde ortaya çıkararak etkin önleme stratejilerinin geliştirilmesini sağlayabilecektir.
Bu stratejilerin hayata geçirilmesi, 6331 sayılı kanunda da işaret edildiği gibi öncelikle işverenin ve ilgili tarafların yükümlülüklerine uyması ve alınacak önlemlerin yalnızca bir maliyet olarak görülmemesi; meslek hastalıklarının engellenmesini ve iş sağlığı güvenliğine ilişkin yasal düzenlemelerin amacının gerçekleştirilebilmesine vesile olacaktır.
Kaynaklar:
-
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu / Resmî Gazete Tarihi: 30.06.2012 Resmî Gazete Sayısı: 28339
-
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu / Resmî Gazete Tarihi: 16.06.2006 Resmî Gazete Sayısı: 26200
-
Ilıman EZ. Türkiye’de meslek hastalıkları. Uluslararası Sağlık Yönetimi Araştırma Dergisi 2015;1(1):21-36.
-
Yorulmaz Ç. “Meslek Hastalıklarını Önlemeye Yönelik Devletin Yükümlülükleri Kapsamında Liste Yönteminin Etkisi”. Kırıkkale Hukuk Mecmuası 3, sy. 2 (Ekim 2023): 163-206. https://doi.org/10.59909/khm.1318698.
-
Karakaya D. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Çerçevesinde İşverenin Yükümlülükleri/ Yüksek Lisans Tezi. İzmir Ekonomi Üniversitesi
-
De Matteis S, Heederik D, Burdorf A, et al. Current and new challenges in occupational lung diseases. Eur Respir Rev 2017; 26: 170080 [https://doi.org/10.1183/16000617.0080-2017]
-
Kacır E.,Taçgın E. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Kapsamında Proaktif Yaklaşım Üzerine Risk Değerlendirme ve Bazı Öneriler. Marmara Sosyal Araştırmalar Dergisi Sayı 12, Aralık 2017