728 x 90

Gıda Güvenliği ve Türkiye’de Gıda Güvenliği Mevzuatı

Gıda Güvenliği ve Türkiye’de Gıda Güvenliği Mevzuatı

İnsanın en temel ihtiyacı olan beslenme ve sağlıklı yaşam ancak gıda güvenliğinin sağlanması ile mümkündür. Özellikle gıda kaynaklı hastalıkların artışı ülkeleri, gıda mevzuatında…

İnsanın en temel ihtiyacı olan beslenme ve sağlıklı yaşam ancak gıda güvenliğinin sağlanması ile mümkündür. Özellikle gıda kaynaklı hastalıkların artışı ülkeleri, gıda mevzuatında esaslı çalışmalar yapmaya yöneltmiştir. Gıdaya erişim ve buna bağlı olarak beslenme, insan için temel, vazgeçilmez, evrensel bir haktır. Gıda, doğası gereği; fiziksel, kimyasal ve biyolojik tehlikeleri içeren bir üründür. Bu sebeple öncelikle gıdalar fiziksel, kimyasal, biyolojik ve her türlü tehlikelilerden bertaraf edilerek tüketime sunulmalıdır.

Tarihte gıda mevzuatının yer aldığı ilk bulgu, Anadolu’da Hitit devrine ait bir sütunda tespit edilmiştir. Bundan yaklaşık 4000 yıl öncesine ait olan bu sütunda, “Komşunun etini zehirleme” yazmaktadır. Yine Asurlular ağırlık ölçümleri ile ilgili yöntemleri tanımlamış, Mısırlılar bazı gıdalarda etiketlemeyi zorunlu kılmış, Romalılar ise alkollü içecekleri temizlik ve hijyen bakımından denetlemiştir. Babil kralı Hammurabi, biraya su katan üreticileri bira fıçısına kapattırmış, yüksek fiyatla bira satanları da nehre attırmıştır. Müşterilere düşük kalitede bira sunmanın cezası ise idam olarak belirlenmiştir. Orta çağda ise Avrupa’da yumurta, bira, şarap, peynir, ekmek ve sosis kalitesi için yasalar çıkarılmıştır.

Osmanlı tarihine bakıldığında ise ürünlerin, standartları kurumlar vasıtasıyla denetlenen oldukça ciddi sertifikasyon uygulamasına tabi tutuldukları bilinmektedir. Yaklaşık beş yüzyıl önce Osmanlı sınırları içinde pek çok bölgenin yerel özelliklerine ve üretim çeşitlerine göre standart kuralları konulmuş ve uygulanmıştır. Bunun öne çıkan örneğini, ilki Fatih devrinde çıkarılan ve II. Bayezid döneminde genel çerçevesi belirlenen “İhtisab Kanunnâmeleri” oluşturur. Bu kanunnameler ile standartlaşma kavramı yazılı hale getirilerek uygulama mecburiyeti getirilmiştir. Standardın bugünkü anlamında algılandığını gösteren yazılı en eski belge olarak Dünya tarihinde geçen “Kanunname-i İhtisab-ı Bursa” Sultan II. Bayezid Han tarafından ferman olarak hazırlanmıştır. Bu belgede kalite, boyut, ambalaj gibi konularda standartlar tespit edilmiş, ceza hükümlerine de yer verilmiştir. Bugünkü standardizasyon sistemine benzeyen bir sistem tesis edilmiş, tuz, ekmek, sebzeler, et, yumurta, süt, yoğurt, peynir, tekstil ürünleri, mücevherat, mutfak eşyaları, deri ve deri mamulleri, kükürtler ve ayakkabılar gibi çeşitli maddelerin özellikleri ayrı ayrı belirtilerek standardize edilmiştir. Kanunname-i İhtisab-ı Bursa (Bursa Belediyesi Kanunu), dünyanın ilk standart kanunu olarak bilinmektedir. 15. yüzyılda Osmanlı haricinde standartlarla ilgili kanunlaşmış çalışmalara rastlanmamaktadır.

Ülkemizde gıda güvenliğine ilişkin ilk yasal düzenleme 1930 yılında yürürlüğe giren 1580 sayılı “Belediye Yasası”dır. Adı geçen Yasa, gıda üretim, depolama ve satış yerlerinin denetimini belediye sınırları içerisinde, belediye görevleri arasında saymıştır.  Bu alanda ilk kapsamlı yasa ise yine 1930 yılında yürürlüğe giren 1593 sayılı “Umumi Hıfzıssıhha Yasası”dır. Bu Yasada gıdaya ilişkin değerlendirme, denetim ve yasaklara yer verilmiştir. Bu yasa ile gıdaya ilişkin sorumluluk, belediye sınırları dışında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na, belediye sınırları içerisinde belediyelere bırakılmıştır.

Yasa ile tüketenin sağlığını az ya da çok bozacak gıda maddelerinin üretimi, depolanması ve satışı yasaklanmıştır. Yine gıda katkı maddeleri ve gıda boyalarının kullanımını Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın iznine bırakmıştır.

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu gereği, önce 1942 yılında “Gıda Nizamnamesi” daha sonra da 1952 yılında “Gıda Maddeleri Tüzüğü” (GMT) yürürlüğe konmuştur. Gıda maddeleri ile umumi sağlığı ilgilendiren eşya ve levazımın hususi vasıflarını gösteren GMT, kapsamında yer alan tüm maddelerin taşıyacağı niteliklere ve bunların hangi koşullarda bozulmuş, taklit veya tağşiş edilmiş sayılacağına dair hükümleri içermektedir.

Gıda sektöründeki hızlı gelişmeler, dünya gıda mevzuatında sürekli değişime neden olmuş bu gelişmenin ülkemize yansıması, 1995 yılında Türk gıda mevzuatının güncelleştirilmesi olarak gerçekleşmiştir. Cumhuriyet döneminde gıda hizmetlerine yönelik en temel ve yapısal değişiklikler getiren düzenleme 560 sayılı “Gıdaların Üretimi Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname” (KHK), 28.6.1995 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Anlaşması’nın imzalaması sonucu, ülkemiz gıda mevzuatının AB mevzuatı ile uyumlu hale getirilmesinde, söz konusu kararname önemli bir başlangıç oluşturmuştur. Ancak 560 sayılı KHK’nin yürürlüğe girmesi, gıda konusundaki karmaşayı ve çok başlılığı tam olarak giderememiştir.

Bu nedenle 27.05.2004 tarihinde 5179 sayılı “Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname’nin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun” kabul edilmiş ve “gıda güvenliğinin temini” bu Kanun’un doğrudan amacı olmuştur. Ayrıca, gıda güvenliğini temin için bu Kanun çerçevesinde bir dizi yönetmelik ve tebliğler yayınlanmıştır. Bu Yasa’da gıda güvenliğinin sağlanması hususunda sorumluluk gıda işletmelerine verilmekle beraber, Bakanlığın belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde yerel otoriteler, belediyeler, Sağlık Bakanlığı’nın ilgili birimleri gıda güvenliğine yönelik denetimleri yapmakla görevlendirilmişlerdir. AB’nin 2006 yılı ilerleme raporunda ise 5179 Sayılı Kanun ile de AB Gıda Mevzuatına uyum sağlanamadığı ifade edilmiştir. Bir belediyenin Danıştay’da açtığı dava neticesinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 05.08.2005 ve 23.06.2006 tarihlerinde almış olduğu yürütmeyi durdurma kararları doğrultusunda, gıda üreten ve satan iş yerlerinde, 5179 Sayılı Kanun öncesinde olduğu gibi belediyeler de denetimlere başlamışlardır. Bu durum bir yandan üretici, tüketici, sanayici, esnaf ve devlet kurumlarında boşluğa ve karışıklığa yol açmış, bir yandan da Türkiye’nin iç ve dış itibarını olumsuz etkilemiştir. Netice itibariyle AB’nin 2006 yılı ilerleme raporunda da belirtildiği gibi, 5179 Sayılı Kanun ile de AB Gıda Mevzuatına uyum sağlanamamıştır. AB tarafından uyum sağlanamadığı için “yetki karmaşası ve tutarsızlıklar olduğu, tüm kontrol yetkilerinin merkezi otorite ve buna bağlı yerel otoriteler tarafından gerçekleştirilmediği, Bakanlığın bu yönde yeniden yapılandırılması gerektiği” yönüyle eleştirilen 5179 Sayılı Kanunun yerine geçmek üzere, Bakanlık yetkilileri ile AB Komisyon yetkilileri arasında yapılan görüşmeler neticesinde Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nca 13.06.2010 tarih ve 27610 sayılı Resmi Gazete’de “5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” yayımlanmıştır.

5996 Sayılı Kanun, gıda güvenliği sistemini baştan sona değiştirmiştir. Kanun; gıda, gıdayla temas eden madde ve malzeme ile yemlerin üretim, işleme ve dağıtımının tüm aşamalarını, bitki koruma ürünü ve veteriner tıbbi ürün kalıntıları ile diğer kalıntıları ve bulaşanların kontrollerini, salgın veya bulaşıcı hayvan hastalıkları, bitki ve bitkisel ürünlerdeki zararlı organizmalarla mücadeleyi, çiftlik ve deney hayvanları ile ev ve süs hayvanlarının refahını, zootekni kanunlarını, veteriner sağlık ve bitki koruma ürünlerini, veteriner ve bitki sağlığı hizmetlerini, canlı hayvan ve ürünlerin ülkeye giriş ve çıkış işlemlerini ve bu konulara ilişkin resmi kontrolleri ve yaptırımlarını kapsamaktadır.

Kanun, gıda ve yeme ilişkin ürünlerin üretim aşamasından tüketiciye sunulmasına kadar geçen tüm süreci, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın kontrolüne vermektedir. Uluslararası kuruluşlar nezdinde yetkili otorite söz konusu bakanlık olmasına rağmen, Sağlık Bakanlığı sular ve özel tıbbi amaçlı diyet gıdalarla ilgili hizmetlerden, Dış Ticaret Müsteşarlığı TSE standartlarının dış ticarette uygulanmasından, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu alkollü içki ticaretinin düzenlenmesinden, Şeker Kurumu da şeker kotalarının tahsisinden sorumlu kuruluşlardır.

5996 sayılı Yasa dayanak alınarak 17.12.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Gıda Yönetmeliği, Gıda ve Yemin Resmi Kontrollerine dair Yönetmelik, Hayvansal Gıdalar için Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliği, Hayvansal Gıdaların Resmi Kontrollerine İlişkin Özel Kuralları Belirleyen Yönetmelik, 05.07.2013 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Hijyen Eğitimi Yönetmeliği, 26.01.2017 tarihli Resmi Gazetede ilk hali ile yayınlanan Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği, 19.02.2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği gıda mevzuatı kapsamında yapılan önemli düzenlemelerdir.

Bakanlığın temel gıda güvenilirliği politikası gereği 2009 yılında “Güvenilir Gıda Sağlıklı Yaşam” kampanyası başlatıldığını ve 14.02.2009 tarihinde hizmete giren “Alo174 Gıda Hattı”, “Güvenilir Gıda Sağlıklı Yaşam” kampanyasının en önemli faaliyetlerinden birisi olduğunu da söylemek gerekir. Alo 174 Gıda Hattının kuruluş amacı,  tüketicinin gıda ile ilgili her türlü ihbar ve şikâyette ilgili merciye kolay bir şekilde ulaşabilmesi, iletişimin tek merkezden yönlendirilmesi, tüketiciye en kısa zamanda dönüş yapılabilmesi ve sonucun takibinin sağlanmasıdır.

Tüm bu değerlendirmeler, Türkiye’nin çoğu kurumu ve denetim mekanizmalarıyla birlikte gıda güvenliği konusunda AB standartlarına uyum çabalarının varlığından söz edilebilmektedir. Türkiye’nin bundan sonra daha da geliştirmesi beklenen bir diğer önemli hususun gıda denetimi konusunda olması gerektiği vurgulanmaktadır. Son yıllarda azalma eğilimi gösterse de, Türkiye’nin, Hızlı Alarm Sistemi (RASFF)’ne takılan özellikle yeşil biber, limon, mandalina, kuru incir, nane, kimyon, susam ve ürünleri gibi ihraç ürünleri, Türk Gıda Mevzuatı’nda hala bazı eksikliklerin olduğunu ve denetim sistemlerinin tam etkin çalışmadığını göstermektedir. 2023 RASFF bildirisinde, Türkiye’nin 359 alarm bildirimiyle en çok ikaz alan ülke olması bu tespitleri doğrulamaktadır.

Av. Dürdane Karaçöl