728 x 90

İbrahim Helvacı Söyleşi

İbrahim Helvacı Söyleşi

Çok büyük bir yıkım ve acı yaşıyoruz günlerdir. Siz de depremi yaşayan biri olarak o anlarınızı anlatabilir misiniz?

1- Öncelikle çok geçmiş olsun. Çok büyük bir yıkım ve acı yaşıyoruz günlerdir. Siz de depremi yaşayan biri olarak o anlarınızı anlatabilir misiniz?
Evet, gece ilk deprem olduğunda Adana’da evimdeydim. Yatağımın beşik gibi sallanmasıyla uyandım. Korkudan gözümü dahi açamadım, bir kaç saniye bekledim acaba biter mi diye… Ama bitecek gibi değildi. Şiddeti azalmayınca kendimi bir hamleyle yatağın kenarına attım. Olduğum yerde cenin pozisyonu aldım ve iyice küçüldüm. Ondan sonra deprem daha da hızlandı. Sanırım o an beton ile içinde ki demirin sürtünme sesleri duyuluyordu. Sonra kolonlara vurur gibi darbeler hissettim. O an kendi kendime yıkım için geldi bu deprem, artık belli oluyor dedim. Bir yandan dua ederken, bir yandan da kaç saniyedir sallandığımızı anlamaya çalışıyorum. 30 saniye kadar daha sürdü sanırım, sonra durdu ve birden telefon ve anahtarımı alarak, evin kapısında çıktım. 7. katta oturuyorum. Karşı komşum da benimle aynı şekilde kapıdan çıkıyordu. Merdivenden nasıl indiğimi hiç hatırlamıyorum. Sadece binanın dışında kaldırımda buldum kendimi.

2- Ailenizi nasıl yönlendirdiniz?
Telefonla ailemi aramaya başladım. Herkesi aradım, hala evden çıkmamışlardı. Annemin sesi o kadar titriyordu ki beni o an en korkutan şey onun o ses tonuydu. Tekrar tekrar herkese ulaşmaya çalıştım. Güvende olduklarını anladığımda hala kaldırımda yağmur altında ileri geri yürüyordum.

3- Deprem öncesi bir hazırlığınız var mıydı?
Öncesinde bir hazırlığım yoktu araba dahi kapalı otoparktaydı. Yakın bir akrabamızın binasının çöktüğünü öğrenince, arabayı almak zorunda kaldım. Oraya ulaştım ve gündüz yaşanan 2. depreme kadar orada kaldım. 2. depreme orada yakalandık. Asfalt resmen deniz gibi dalgalanıyor, insanlar korku içinde kaçıyordu. Gün gerçek bir korku filmi gibi başladı ve öyle devam ediyordu.
Ben depremin Adana’ da oldu zannederken, saat 05:00 gibi Diyarbakır’ dan gelen bir telefonla şoka uğradım. Zaman geçtikçe olayın büyüklüğünü kendini belli ediyordu. Çok sonra anladım biz sadece depremi hissetmişiz, afeti gerçek yaşayanlar Maraş, Hatay, Adıyaman’mış.

4- Deprem sonrasında neler yaptınız, hayatınızı nasıl idame ettirdiniz?
Her anın ayrı bir hikâyesi var. Pek çok insanın da eminim anlatacak çok şeyi vardır. Biz çok şükür arabada kaldık. Çoğunlukla zaman enkaz başında geçti. Adana’da yıkılan çok az bina olmasına rağmen, birinde yakınımız olması nedeniyle 2 gün bekleyişle geçti. Herkes gibi sokakta, arabada… Enkaz altından acil durum uygulaması ile mesaj geldiği için yakınımızın yaşadığı umuduyla iki gün bekledik. En zor olan beklemek, enkazdan bir tuğla atsam faydası olur mu diye garip bir çaba. O an nerde kaldığının, ne yediğinin bir anlamı yok aslında. Vefat haberlerini alınca her şey bitti. Hayatta pek çok şeyin anlamını yitirdiğini düşünüyorsun sadece. Umutla beklemek, o insanı ayakta tutuyor, ama umut bitince… Ne yiyeceğin, ne kıyafetin, ne soğuk, ne de başka bir şey… Hiçbir şeyi hissetmiyorsun. Biz tek bir bina enkazında bu kadar bekleyip, çabalayan çalışanları görünce, diğer şehirlerde olan enkazları duyunca olayın ne kadar büyük bir mücadele gerektirdiğini ancak anlamıştık. Galiba bu yüzden gidip görmeyen, yaşamayan anlamaz kelimesi hep dilimizde…

5- Siz hangi bölgelere gittiniz ve neler yaptınız?
Depremin 3. Günü Antakya’ ya gitmek için yola çıktık. Tez medikal’ in çalışanlarına ulaşma ve erzak ulaştırma çabası, bize de yardım çalışmalarına destek verme fırsatını sağlamış oldu. Belki yolda destek verebileceğimiz birileri çıkarsa diye, erzak kolileri ve kendimizin aldığı başka gıda malzemeleri ile sabah saat 10 gibi yola çıktık. Gidiş dönüş 3 saatlik yolu 17 saatte tamamlayabildik. Hala destek olmamız gereken arkadaşlarımız vardı. Onlara bir gün sonra yeniden uğramak için tekrar İskenderun’ a gittik. Yolda viyadük zarar gördüğü için açık olan tek yolda, gidiş dönüş şeklinde yol aldık. Bir süre sonra yakıt almamız gerekti, şansımıza son aktif akaryakıt istasyonundan yakıt aldık. Neyse ki yanımıza nakit para vardı. Yoksa yolda kalırdık. En kötüsü, zorlayan yol değildi aslında, Antakya ya giriş yolunda binaları, kaldırımları, her yeri yıkık görünce işte o an… Korku filmi sahneleri gibi şehir, evler resmen dövülmüş gibi. Birileri şehre girmiş ve buraları harabeye çevirmiş sanki. Sadece bir yer sarsıntısı ile olacak bir şey değildi karşılaştığımız manzara. Yanlışlıkla ara bir yola girdim. Çok kısa acaba kilitlenen trafikten çıkar mıyım diye, orada ki tek katli evlerin bile ne hale geldiğini görünce… Hala inanamıyordum… Kaldırım taşları, tüm direkler her şey nasıl zarar görebilir aklim almadı… Akşam son arkadaşımıza da gıda erzaklarını bırakıp dönüş yoluna düştüğümüzde, aynı trafiğin, aynı karmaşanın içine düştük. Nasıl çıkarız derken bir askeri aracın arkasına takılıp, bir süre ilerledik ve çevreyoluna çıktık. Zaten bizi arkadaşlarımız uyarmıştı merkeze girme çıkamazsınız, şehir yok oldu diye… Gece 4:30′ da Adana’ya döndük. Hiçbir şey bu afete yetişemezmiş, biz bunu en hasar alan bölgelere gidince anladık. Biz her gün bitiminde aslında olayı biraz daha anlamaya ve ne kadar büyük bir afet olduğunu fark etmeye başladık. Belki biz de hissetmesek, gitmesek, görmesek, başkaları gibi yaşananları sadece büyük bir deprem zannedebilirdik.

6- Eklemek istediklerinizi paylaşır mısınız?
Şunları da ekleyebilirim. Biz Antakya’ ya gittiğimizde hava kararmak üzereydi. Elektrik yok, yakıt yok, hiçbir şey yok. Saatlerce telefonun tam çekmediği, internet bağlantılarının koptuğu, yolda arkadaşımızla birbirimizi bulmaya çalıştık, sonra çok şükür ulaştık. Arkadaşımızın elleriyle vefat eden yakınlarını enkazdan çıkardığını duyunca, ne diyeceğimizi bilemedik. 20-25 kişilermiş, erzak verdik. Alırken ne kadar bizim hakkımızsa, o kadar ver deyince, benim sinirlerim iyice alt üst oldu, sadece sarılabildim…
Yolda üst geçitlerden geçerken, oluşan kot farkından dolayı, araba ile duruyorduk. Resmen kaldırıma çıkar gibi köprünün en üst noktasına geldiğimizde, yaslayıp geçmek zorunda kalıyorduk. Her hasar, her enkaz, her kaza sahnesi bir fotoğraf karesi gibiydi ve biz filmin içinde gibiydik. Biz kısa sürede bu kadar şey gördük ama herkes bu anları canlı yaşamıştı. Köprüden daha yüksekte olan korkuluklara, bir araba nasıl uçup, takılı kalır. Sadece bir karesiydi olanların. Karanlıkta tek yolda binlerce araç kilitlenmiş, kimisinin yakıtı bitmiş, kimisinin cami yok, mesela üç gün boyunca en çok duyduğum şey ambulans sesiydi… Hiç susmadan. Sanki 200 km yol boyunca ambulanslar sıralanmış gibi sesleri hiç bir an eksik olmuyordu. Yüzlercesinin geçişi için beklemişizdir, kenarda belki de… Sonraki günlerde de boş durduğumuz her an huzursuz hissediyordum.
O kadar çok yardım edilecek insan vardı ki. Ailem Osmaniye’ nin ilçesinde yaşıyor. Osmaniye’ de yüzlerce ev yıkılmış bir yandan orada insanlar yardım bekliyor, bir yandan Hatay’da. Gerçekten bu afetin bize öğreteceği çok şey var. İnşallah doğru dersi çıkartırız. Burada verilen bu kadar çaba, bu kadar mücadele ancak o zaman anlamlı olabilir. Biz deprem konusunda gerçekten kendi ülkemizin gerçeklerini bilmiyormuşuz. Bugünlerde bunu öğreniyoruz, en acı şekilde… İnşallah bir daha bu kadar hazırlıksız yakalanmayız. Herkesin bunun için düşünmesi gerekiyor. Şimdi bakıyorum Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adana, Osmaniye, Adıyaman, Diyarbakır, Malatya, Şanlıurfa, hepsi işim gereği yıllarca gittiğim yerler… Pek çok işyerinin açılışı, kurulumu için koşturduğumuz yerler hepsi yıkıldı ya da hasar aldı. İş sağlığı ve güvenliği profesyoneli olarak destek olduğumuz işyerlerini, elimizde kalan her yeri kontrol edip, yeniden aynı şekilde, daha çok çabalayıp devam edeceğiz inşallah. Türkiye olarak eminim bunu da atlatacağız. Son 3-4 yıldır yaşanılan tüm olumsuz olaylara rağmen, insanımızın bir arada olabileceğini görüyoruz, yardımlaşmasını görüyoruz, çok şükür…

İbrahim HELVACI

Admin

Admin
ADMINISTRATOR
PROFILE